
Şimdi düşünüyorum da hayatımın en boş geçmesi gereken ama buna rağmen en dolu geçen senesiydi. Çok severek çıktığım ve sonu hiç de iyi bitmeyen eski sevgilimin geri dönmesiyle başladı, ilişkimiz beklendiği gibi uzun sürmeden bitti. Ardından 1 seneden uzun bir süre flört ettiğim sonra belli nedenlerden ötürü küsüp konuşmadığım çocukla barışıp ani bir kararla çıkmaya başladık. Ve çok geçmeden sevgimizin, 'hayatımızın en önemli senesini' etkilememesi için ara vermeye karar verdik. Ara vermek ya. Hayatımda ara vermek kadar saçma bir şeye daha tanık olmadım henüz. Doğru düzgün konuşmak yok, başkasıyla flört etmek yok, arada bir telefonlaşma ya da mesajlaşma, sahiplenmekle sahiplenmemek arasında ya da sahiplenilmekle sahiplenilmemek arasında gidip gelmek, belirsizlik, laf sokma çabaları ve buna rağmen çok özlemek... Başlarda sadece çok özlüyorsun; o saatlerce süren telefon görüşmelerinizi, günün her dakikası onunla mesajlaşmayı ya da sabah uyandığında ondan gelen onlarca şebek mesajları görmeyi... Sonra ara vermenizin amacını kavrıyorsun:
seneyi verimli geçirmek. Ve ister istemez uzaklaşıyorsun. İşte ne oluyorsa o zaman oluyor. Birbirinden sadece twitterda ya da facebookta paylaştığı fotoğraflar sayesinde haber almaya başlıyorsun, bikaç kişiyle konuşmalarını görüp kendi kendine senaryolar uyduruyorsun. Sonra ona sinirlenip kendi kendine küsüyor, kendini iyice ondan uzaklaştırıyorsun. En azından ben öyle yaptım. Tam da o sırada karşıma çıkan bir başka çocukla konuşmaya başladım. Başlarda pek ciddiye almıyordum ama birden ben bile ne olduğunu anlamadan kendimi onunla çıkarken buldum. Ve o seneye kadar hayatımın aşkından almayı beklediğim ilk öpücüğümü, gittim sonradan şerefsizin teki olduğunu öğreneceğim bu anguttan aldım.
Not: Detaylar çok yakında.